28 Aralık 2012 Cuma

Kitap Yorumu - Tess Gerritsen / Masumiyetin İçin Savaş




       Beni takip edenlerin bileceği üzere Tess Gerritsen'e bayılıyorum, kadın gerilim- polisiye olayında çok iyi, gerilimi iyi biliyor yani. Özellikle seri katilleri ve tabii ki cinayetleri anlattığı bölümlerde gerçekten de yeteneğini konuşturuyor. Eskiden dahiliye uzmanıymış, yazmaya karar verince mesleğinden istifa etmiş, şu anda sadece yazarlıkla uğraşıyor kendisi. Bu arada geçen sene Türkiye'ye gelmiş, imza falan dağıtmış, gidenleri gördüm, çok kıskandım. Benim de bir Tess imzalı kitabım olsa fena mı olurdu yani. Kadının ülkemize geldiğinden haberim bile olmadı zaten, ki geldiğinde işten fırsat bulup İstanbul'a gidebilirmiydim onu da bilmiyorum. Ben ki bırakın rapor almayı daha 4 yıldır yılllık izinlerimi bile kullanamamış bir insanım doktor sayısının yetersizliği nedeniyle. Off ki ne off ... Neyseeee.. Duygusala bağlamayalım :)




       Epey bir zamandır bir Tess Gerritsen kitabı okumuyordum, elimdekilerin hepsini okumuştum ama yeni kitabı çıktığından haberdar değildim. Aslında bir değil 3 kitabı çıkmış piyasaya. Ben de bu kitabı görünce alıp hemen okuyayım istedim.

       Önce konudan biraz bahsedeyim spoiler vermeden. Bir hatun kişi var öncelikle. Bu hatunun evinde sevgilisi ölü bulunuyor. Kitap bu hatunun kendini temize çıkarma çabalarıyla sürüp gidiyor haliyle. Katilin kim olduğunu son ana kadar çıkaramıyorsunuz, en azından ben tahmin edemedim :)

       Kitabı sevdim mi peki. Evet. Ancak eski kitaplarının havasında değil, bu biline. Yani bir Cerrah bir Çırak değil. Niyeyse bu yazarın okuduğum son kitapları o eski tadı vermedi bana. Bundan önce Asla Arkana Bakma adlı kitabını okumuştum ve de pek de sevmediğimi bahsetmiştim kitabı hatta hiç sevmemiştim dürüst olmak gerekirse.Yani tamam bu yazarı seviyorum ama bunun uğruna yalan söyleyemeyeceğim. O kitabını hiç sevmemiştim ama Tess yazdı diye almış olmuştum artık. Bu kitabı da sevdim ama o kadar değil yani. Kitap hakkında kötü düşünceler oluşmasın ama kafanızda, kitap güzel hakikaten ama ben hep Cerrah gibi bir kitap okumayı bekliyorum uzun zamandır ve o yüzden de beni o kadar etkilemedi bu kitap. Ama bir gecede okudum kitabı onu da söyleyeyim, zaten bir Tess Gerritsen kitabı öyle 3 -5 güne sarkıtılarak okunmaz, eline alır soluksuz okur sonra da wayy be dersin. İşte öyle :)

       Bu arada Buz Gibi Soğuk ve Ruhundaki Zehirle Yüzleş  alınmayı bekleyen diğer Tess kitapları. Bunları okuyan var mıdır aranızda, Beğendiniz mi acep? Sizin yorumlarınız nedir? Ayrıca kimler Tess Gerritsen fanı bakalım???

27 Aralık 2012 Perşembe

Günaydın :)



 Günaydın herkese..
Erkenden uyumuştum o yüzden gece 03.30'dan beri ayaktayım.
Bu gece hastanede nöbette olacağım için önce kalkıp kardeşime akşam yemeği hazırladım.
Gecenin bir vakti daha uykudan gözünü yeni açmışken mutfağa gidip pilav ve fırında tavuk yapacaksın deseler kesinlikle inanmazdım ama abla yüreği işte. Kardeşimin aç kalmasına gönlüm razı olmadı.
Gündüz de başka işlerim olacağı için başka fırsatım da yoktu, mecburen gece yapmak zorundaydım yemeğini.
İyi de oldu, en azından şimdi içim rahat hem de aradan çıkmış oldular işte.
Yapılmayı bekleyen işler bekledikçe ben daha da çok bunalıyorum sanırım, bir an önce yapıp bitirmek istiyorum :)

Blogları dolaşırken birkaç poğaça tarifine gözüm takıldı. Acaba kalkıp bir de hamur mu yoğursam diye düşünüyorum son bir saattir :)
Ne zamandır hamur işi yapmamıştım, ama fırından yeni çıkmış poğaçayı gözümün önüne getirince çok mutlu oluyor insan :)
Yukarıdaki fotoğraf dünkü kahvaltıdan. Yumurtalı ekmek severmisiniz?
Ben çok severim, eskiden annem yapardı, fakültedeyken de ev arkadaşım yapardı sağolsun.
Uzun zamandır yemediğim bir lezzetti yani.
Herkesin bildiği bir tarif ama ben yinede hızlıca yazayım size.
3 yumurta ile 150gr beyaz peyniri derin bir kapta karıştırın iyice. Peynir miktarını ben göz kararı koydum.
İçine biraz kırmızı biber, biraz ince kıyılmış maydanoz ve tuz ekledim.
Fırın tepsisine yağlı kağıdı yerleştirip 8 adet dilimlenmiş kepek ekmeğini tepsiye dizdim. Bu karışımı kepek ekmeklerinin üzerine paylaştırdım. Önceden 200 derecede ısıtılmış fırında üzerleri kızarana kadar pişirdim.
Benim tarifim böyleydi. Şöyle yaparsan daha lezsetli olur diyen ya da kendi tarifini eklemek isteyen varsa lütfen yorum kısmında paylaşsın. Yeni bir tarif almak kadar beni mutlu eden başka bir şey yoktur inanın :)
Herkese keyifli günler diliyorum...

24 Aralık 2012 Pazartesi

Leona Lewis - Trouble





Bu ara bunu dinliyorum sürekli.
Leona Lewis'in yeni şarkılarından.
Yapmam gereken pek çok iş yüzünden ne blogla ilgilenebiliyorum, ne ders çalışabiliyorum.
Mektup arkadaşlarımın mektuplarına cevap dahi yazamadım.
Bir an önce işlerimi bitirip eski rutinime geri dönmem gerek.
Bana şans dileyin :))

19 Aralık 2012 Çarşamba

O Ses Türkiye - X Factor




       Merhabalar :)
       Bu postu ne zamandır hazırlıycam, aklımda her şey amma velakin bir yandan hastalık bir yandan ders çalışıyor olmak, tabii bir yandan da nöbetlere gidiyor olmak yüzünden bir türlü hazırlayamadım, elim gitmedi.. En çok da ders çalışmak yüzünden sanırım.Sonuçta bloga yazı hazırlamak ciddi bir vakit gerektiriyor ve benim şu aralar önceliğim ders çalışmak olduğundan blog olayını biraz geri plana atıyorum..
     
       Neyse :)) Şöyle ki pazartesi günleri benim için O Ses Türkiye zamanı. Programı gerçekten son derece keyifle izliyorum. Çok güzel sesler var, çok eğlenceli bir program bana göre. Gerçi araya olur olmaz sürekli reklam giriyor olmasına uyuz olmuyor da değilim ama ona da bir çözüm buldum ben. Zaten bu ara ders çalıştığım için bir programa o kadar ayıracak vaktim yok, programı Acun'un kendi sitesinden izliyorum. Canlı izlemediğim için reklamlarla vakit kaybetmiyorum, sadece performansları izliyorum, daha iyi oluyor benim için.

       Pek çok kişi izliyor sanırım O Ses Türkiye'yi. Benim favori yarışmacım Semiramis Çalışan. Elemelerde Alicia Keys'in Falling adlı şarkısını söyledi, zaten bütün jüri üyeleri Semiramis'in sesini duyar duymaz döndüler, ki dönülmeyecek bir ses de değil. Şarkıyı Alicia Keys kadar iyi söyledi bence, hatta belki ondan da iyi. Şarkı ve performans şu.

       Bir de bu aralar takip ettiğim X Factor var. Çoğu kişi biliyordur ama bilmeyenler için X Factor program formatı olarak O ses Türkiye ile aynı, bu yarışma da Amerika'da yapılıyor. Gerçketen çok yetenekli iki küçük yarışmacı var burada da. Küçük diyorum çünkü 13 yaşında yarışmacılar ama sesleri inanılmaz. Hatta bir tanesi için Britney Spears " Sen küçük bir divasın." dedi :) Bu arada X Factor'de jüri üyeleri Britney Spears, Demi Lovato, L.A. Reid ve tabii ki Simon Cowell :)

       Simon'a bayılıyorum kesinlikle, tepkileri, değerlendirmeleri çok komik geliyor bana, ayrıca çok da zor beğeniyor, biraz da fazla açık sözlü :) 

       Her neyse, konuyu epeyce dağıttım sanıyorum. Bu yarışmadaki favori yarışmacımı söyleyecektim sadece oysa ki iki pragraf yazdım :) Britney'in küçük bir divasın dediği yarışmacı benim favorim. Adı Carly Rose Sonenclar. Çok çok harika bir sesi var. Önce ilk elemeler için söylediği şarkıyla başlayalım. Jüri ayakta alkışlıyor ve nasıl beğendiklerini kendiniz görün :)




 

       Şu anda yarışma halen devam ediyor, ve Carly birkaç haftadır birinciliğini koruyor. Size başka bir şarkısını da paylaşayım. Bu şarkı aslında Justin Bieber'inmiş. Ben sonradan videoyu izlediğim zaman öğrendim. Normalde Justin Bieber'den nefret eden birisi olarak bu şarkıyı sırf bu kız söylüyor diye sevdim ve ara ara açıp dinliyorum, hatta bazen Justin'in kendi performasını bile dinlediğim oluyor :) Esas performan 2.29 da başlıyor, ondan öncekiler hazırlık falan, geçebilirsiniz yani :)


       Ne kadar rahat söylüyor değil mi? Videoyu izlemiyor olsanız profesyonel biri söylüyor sanırsınız, o kadar iyi söylüyor şarkıyı. Zaten Demi Lovato da esas şarkıcıdan daha iyi söyledin şarkıyı dedi, ki bence de öyle. Bu arada kızın anne ve babası da ne kadar şirin değilmi, çok sempatik buldum ben. Ailecek sempatikler bunlar galiba :)

Eee nasıl buldunuz Carly'yi ? Sizce de küçük bir diva değil mi :)) Sizin O ses Türkiye'de favoriniz kim?

      

18 Aralık 2012 Salı

Kitap Yorumu - Maya / Leyla İpekçi




Bu kitabı bloglardan birinde görüp almıştım.
Yorumları ilginç gelmişti.

Genç bir kızın etrafında dönüyor hikaye.
Ailevi problemleri var kızın.
İyi bir aile hayatı yaşayamıyor oluşunun çoçukluğundan itibaren tüm hayatını nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor yazar.
Çok travmatik bir süreç.
Kitap boyunca hep dram var zaten.
Gerçek hayatta çoğu kez gördüğümüz bu durumu, olayın kahramanlarının ağzından dinliyoruz bir kezde.

Kitap boyu doğru düzgün bir ailemin olmasına şükredip duydum.
Çünkü buna sahip olamayan ve bunun sonuçlarına çok acı bir şekilde katlanan çok insan var populasyonda.

Olaylar çok sade bir biçimde anlatılıyor.
Ancak yazılanlar kadar basit değil hiçbir şey.
Tek başına hayata tutunmaya çalışan bir kızın dramı bu hikaye.

Aslında çok uzun şeyler yazmak istiyorum ama spoiler vermek istemiyorum.
Bu kadarı yetsin o zaman.
Alıp okuyun, okutturun bence.
Etrafınızdaki insanlara bakışınız değişecek eminim.
Sahip olduğumuz şeylerin kıymetini bilmek için en azından..

14 Aralık 2012 Cuma

Yorumsuz!!!!





Asm : Ana çoçukk sağlığı merkezi
Tsm : Toplum sağlığı merkezi

I am back..




Bu aralar ben böyleyim...
Termoforumla ve de onyüzmilyon ilaçla iyileşmeye çabalıyorum.

Uzun zamandır blogla ilgilenemedim, yazdıklarınızı okudum ama yorumlara cevap veremedim, sizlerin kendi bloglarınıza yazdıklarınızı takip edemedim, ettiysem de ben yorum yazamadım bu sefer...
 Neyseki bugün kendimi daha iyi hissediyorum.
Blogumdaki tüm yorumlara cevap vermeye çalıştım, gözden kaçırdığım olduysa affedin lütfen..

Sonbahar mı yoksa  kış mı olduğuna bir türlü karar veremeyen havalar yüzünden hastalıklar arttı bu dönem, bir de son birkaç yıldır gripler, soğuk algınlıkları 3-5 gün değil 10-15 gün sürer oldu.Ben yaklaşık 20 gündür griptim mesela. O yüzden hemen ertesi gün iyileşmeyi beklemeyin.
Benim yumurtaya allerjim var o yüzden içeriğindeki yumurta nedeniyle ben grip aşısı yaptıramıyorum ama sizin allerjiniz yoksa aşılarınızı ihmal etmeyin.
Hasta olmadan önce bol vitamin desteği alın, hastalık sırasında vitamin çok da bir işe yaramıyor çünkü.
Bir de lütfen size yazılan ilaçları en az 3 gün kullanmaya çalışın, işe yaramadığını ancak ondan sonra söyleyebilirsiniz. Bazı hastalarım gibi ilaçlardan bir adet hap (!) alıp ben iyileşmedim, bunlar bana fayda etmedi diye yeni ilaç arayışlarına girmeyin. İlaçların da etki etmesi için kanda belli  bir düzeye gelmesi gerektiğini, bununda tedaviye başlandıktan sonra yaklaşık 2-3 günü bulduğunu hatırlatayım. Bu süre sonunda eğer durumunuzda bir değişiklik olmuyorsa çok da beklemeyin tabii ki.
Herkese az hastalıklı, bol şifalı günler diliyorum..
Azıcık toparlanmışken gidip biraz ders çalışayım  :)

13 Aralık 2012 Perşembe

Maru






Çok şirin ya.
Hele videonun sonundaki kutulara atlamaları :))

Yastıklardan Yastıkaltı Yatırıma Sürpriz Çıkış!

Teknoloji aldı başını yürüdü. Neredeyse tüm alışkanlıklar değişirken yastıkaltı yatırım da tarih olma noktasında. Yastıkaltı yatırım konusunda yıllardır çalışan işin kahramanları yastıklar da sonunda halka seslenmeye karar verdiler.

Onların bakış açısından yastıkaltı birikimin zorluklarını, zahmetlerini dinledikçe stres yönetimindeki yeteneklerini takdir edecek, birikim güvencesiyle ilgili kaygılarına siz de hak vereceksiniz. Yastıkların bile `Yeter artık` dediği yastıkaltı yatırıma güvenli ve kazançlı bir alternatif olarak, neyse ki Garanti hep hizmetinizde.

Yastık altındaki altını ekonomiye kazandırmak amacıyla fiziki altınları mevduat olarak alan Garanti, 98 şubesiyle “Altın Salısı” hizmeti veriyor. Takı ve altınların değeri, altın eksperleri tarafından hesaplanıp Altın Hesabı’na yatırılıyor. Böylece altın birikimleri çalınma korkusu olmadan garantiye alınıyor.

NET Hesap ise farklı birikim hedefi olan müşterilere vade sonunda elde edilecek net kazancı ilk günden bildiriyor. Birbirinden farklı 4 hesap sayesinde müşteriler hem biriktirme alışkanlığı kazanıyor hem de vade sonundaki getirisini hesap açılışında garantiliyor.

Garanti'nin birikim ihtiyaçlarınız için en uygun çözüm önerileriyle ilgili daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz, yorumlar #yastıkaltıyatırım hashtag'inde.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

7 Aralık 2012 Cuma

Hediye Geldi Bana :))




Geçen hafta biten bir nöbet sonrası, tek derdim bir an önce eve gidip kendimi yatağımın sıcacık rahatlığına bırakmaktı.
Mutfakta üstünkörü ve acelece yapılan bir kahvaltı sonrası odama geçtim.
Nöbet formalarımı bile çıkarmadan kendimi yatağa bırakmak istiyordum, çünkü üzerimi değiştirecek halim bile yoktu.
Zaten oda öyle bir dağılmış ki aman Allah'ım :)
Çalışma masamın üzerinde okunmayı bekleyen ders kitapları, kuru temizlemeciden alınan montlar falan..
İğne atsan yere düşmez yani.
Kafamı öylesine bir çevirip çantamı koymak için uygun bir yer ararken bakışlarım bir hediye paketinin üzerinden geçti.
Önce ne olduğunu anlamamış olmanın verdiği saflıkla kendime çanta için başka bir yer ararken, beynim gçrdüğü şeyin ilginç ve beklenmedik olduğuna karar vermiş olmalı ki ( nöbet çıkışı tüm gece uyumamışken beynim yavaş çalışıyor doğru ) tekrar aynı paketin üzerine fokuslandı gözlerim.



Ortada bir Ptt kargo poşeti, içinden fırlayan bir hediye paketi..
Hayır kimse bana kargo geldiğini de söylemedi ki.
O zaman çalışma masam üzerinde duran bu paket kime ait acaba?
Paketi şöyle bir evrip çevirdim.
Tamam adres doğru, kargo bana gelmiş gözüküyor.Hayret :))
Paketi açtım.
Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane.
Bir sürü hediye paketi yapılmış, içinde de çok hoş bir mektup..

Sevgili OnTheRoad beni mutlu edecek birbirinden güzel kırtasiye ürünleri göndermiş bana.
Olmazsa olmazımız tabii ki bir kitap :)


Daha önce Jack London hiç okumamıştım.
O kadar çok övmüş ki mektubunda yazarı.
Hemen okuma listemde ön sıraya aldım.


Bir sürü birbirinden güzel kalem.
Kullanmaya kıyamam ki ben onları.

Hele o defterler.
Sünger Bob'lu olan nasıl da şirin.

Mıknatıslı ayraç aradığımı yazmıştım bir keresinde.
Aklında tutmuş da bana mıknatıslı kitap ayracı göndermiş.
Çok ince düşünceli değil mi:)

Hello Kitty'li şekerlerim peki :)
O bitki çayları çoktan içildi zaten :)

Özgecim çok çok teşekkür ediyorum. Çok mutlu oldum gönderdiklerin için. Nöbetten bezgin bir halde çıkmış bir doktoru çok mutlu ettin :))
Ağzım kulaklarımda dolaştım bütün gün, uyandıktan sonra tabii ki. :)
Senin gülümsemen de hiç eksik olmasın yüzünden.
Seninle tanışmış olduğum için çok seviniyorum.
Siz de bu tatlı insanın bloguna göz atmek isterseniz şuraya bir tık..

4 Aralık 2012 Salı

#Birdoktoröldü




YILMAZ ÖZDİL YAZDI: DOKTORLAR

Gazetelerin şifalı otlar rehberi verdiği ülkede doktorlar yürüse n’olur yürümese n’olur birader

Alo 184 hattı var.

Doktorları ispiyonluyorsun.

*

Arıyorsun mesela...
Yanlış teşhis koydu diyorsun.
Şırrak, soruşturma açıyorlar.
Hesap soruyorlar.
Doktorun teşhisini beğenmeyip, dahiliye mütehassısı edasıyla, yanlış diye telefon eden kim bu arada?
Manav.

*

Arıyorsun...
Emarımı çektirmedi diyorsun.
Haşırt, soruşturma açıyorlar.
Savunma istiyorlar.
Süründürüyorlar.
İlla emarım çekilmeli diyen kim?
Fatmanım teyze.
Komşusu Haticanım’a sormuş, emar şart demiş Haticanım.

*

Arıyorsun...
Beni aç bıraktı diyorsun.
Sorguya çekiyorlar doktoru.
Anlaşılıyor ki, aç bıraktılar diyen mide ameliyatından yeni çıkmış...
Halbuki, vereceksin çiğ köfteyi, künefeyi, ölsün, aramaz o zaman.

*

Alo 147 var bi de...
Öğretmenleri ispiyonluyorsun.
Çocuğun kırık not mu aldı, derhal arıyorsun, dersleri güzel anlatmıyor, ödev vermiyor, ilgilenmiyor filan diyorsun, kafan çok bozulduysa, küfür ediyor, taciz ediyor diyorsun...
Ayıklasın pirincin taşını.

*

Subaylar için zaten bol miktarda “gizli tanık” var... Yakında eczacılar, diş hekimleri, mimarlar, mühendisler, avukatlar, veterinerler, bankacılar için “alo ispiyon hattı” kurarlarsa, sakın ola şaşmayın.

*

Çünkü, hak arama imkânı veriyoruz ayaklarıyla, eğitimli’yi cahil’e, bilen’i bilmeyen’e, okuyan’ı okumayan’a kırdırma projesidir bu...
Her tavana ampul gibi demokles’in kılıcını asma projesidir.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...